top of page

Deprem Bölgesi Olarak Türkiye: Mimarlıkta Sorumluluk ve Yenilik

  • Yazarın fotoğrafı: BT MİMARLIK
    BT MİMARLIK
  • 6 gün önce
  • 3 dakikada okunur

Türkiye, aktif fay hatları üzerinde konumlanmış bir ülkedir. Yeryüzündeki en tehlikeli deprem kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya kuşağı içerisinde yer alması, Türkiye’yi yüksek riskli ülkelerden biri hâline getirmiştir. 1999 Marmara Depremi, 2011 Van Depremi ve son olarak 2023 Kahramanmaraş merkezli büyük depremler, yapı güvenliği, şehir planlaması ve mimarlık disiplini açısından toplumsal ve mesleki bir farkındalık yaratmıştır. Bu bağlamda mimarlığın yalnızca estetik ya da işlevsel bir disiplin olmadığı, aynı zamanda yaşam güvenliği ve toplumsal sürdürülebilirlik açısından da büyük sorumluluklar taşıdığı açıkça ortaya çıkmıştır.


Deprem Bölgesi Olarak Türkiye: Mimarlıkta Sorumluluk ve Yenilik
Deprem Bölgesi Olarak Türkiye: Mimarlıkta Sorumluluk ve Yenilik

I. Deprem Gerçeği ve Türkiye’nin Yapı Stoğu


1.1 Türkiye’de Deprem Riski

Türkiye’de nüfusun %70’inden fazlası, aktif fay hatları üzerinde veya yakınında yaşamaktadır. Deprem riski, sadece can kaybı tehdidi değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve kültürel kayıplar anlamına da gelmektedir. Yapılan bilimsel araştırmalara göre, Türkiye’de mevcut yapı stoğunun yaklaşık %50’si depreme karşı riskli durumda bulunmaktadır.


1.2 Yapı Stoğunun Sorunları

  • Düşük nitelikli malzeme kullanımı

  • Yetersiz zemin etüdü

  • Denetim eksiklikleri

  • Ruhsatsız ya da kaçak yapılaşmaBu faktörler, depremlerde yaşanan yıkımların başlıca nedenleridir. Dolayısıyla mimarlık disiplini, bu sorunların çözümünde merkezi bir rol oynamaktadır.


II. Mimarlıkta Sorumluluk: Etik, Teknik ve Toplumsal Boyut


2.1 Etik Sorumluluk

Mimarlar, yalnızca bir yapının formunu değil; insan hayatını, toplum sağlığını ve şehirlerin geleceğini şekillendirir. Bu bağlamda mimarın etik sorumluluğu, yalnızca işverenine değil, topluma ve gelecek kuşaklara karşıdır. Özellikle afet riski altındaki bölgelerde çalışan mimarlar, tasarımlarında yapı güvenliğini birincil öncelik olarak ele almak zorundadır.


2.2 Teknik Sorumluluk

Mimarlık, mühendislikle sıkı ilişki içerisindedir. Taşıyıcı sistemin biçimi, bina yüksekliği, zemin-yapı ilişkisi gibi teknik kararlar, doğrudan mimar tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle:

  • Deprem yönetmeliklerine eksiksiz uyum

  • Zemin özelliklerinin titizlikle analiz edilmesi

  • Malzeme seçiminin yapısal performansa göre değerlendirilmesimimari tasarımın temel sorumlulukları arasındadır.


2.3 Toplumsal Sorumluluk

Depremler sadece binaları değil, toplumsal yapıları da yıkar. Mimarlar, afet sonrası yeniden inşa süreçlerinde sadece fiziksel değil, psikolojik ve sosyal iyileşmeyi de gözeten tasarımlar yapmalıdır. Geçici barınma alanlarından kalıcı konutlara kadar her aşamada toplumsal dayanıklılık kavramı ön planda tutulmalıdır.


III. Yenilikçi Yaklaşımlar ve Uygulamalar

3.1 Performansa Dayalı Tasarım

Geleneksel yönetmelik tabanlı tasarım anlayışının ötesine geçen “performansa dayalı tasarım” modeli, yapıların olası bir deprem senaryosunda nasıl davranacağına odaklanır. Mimarlar, artık yapının yalnızca ayakta kalması değil, hasar seviyesinin minimum olması prensibiyle çalışmaktadır.


3.2 Yeni Malzeme Teknolojileri

Deprem dayanımı yüksek malzemelerin kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır:

  • Fiber takviyeli betonlar

  • Hafif ve esnek yapı elemanları

  • Sismik izolatörlerBu teknolojiler, mimaride hem estetik hem de güvenliği aynı potada eriten çözümler sunmaktadır.


3.3 Sismik İzolasyon Sistemleri

Özellikle hastane, okul, kamu binası gibi yapılar için zorunlu hale gelen sismik izolasyon, yapı ile zemin arasındaki bağlantıyı esnekleştirerek depremin etkisini minimize eder. Mimarlar bu sistemleri planlama aşamasında dikkate almalı, taşıyıcı sistemle uyumlu çözümler üretmelidir.


3.4 Dijital Simülasyon ve Yapay Zekâ

BIM (Building Information Modeling), yapay zekâ destekli analiz yazılımları ve dijital simülasyonlar sayesinde, depreme karşı dayanıklılık artık daha önceden test edilebilir hâle gelmiştir. Mimarlar bu dijital araçları aktif olarak kullanarak, hata payını en aza indirme imkânına sahiptir.


IV. Kentsel Ölçekte Mimarlık ve Deprem


4.1 Mikro Bölgeleme ve Kentsel Planlama

Mikro bölgeleme çalışmaları, yerel zemin koşullarına göre yapılaşmayı düzenlemeyi hedefler. Mimarlar, yapı tasarımına başlamadan önce bu verileri dikkate almak zorundadır. Kentsel dönüşüm projeleri de bu veriler doğrultusunda yeniden ele alınmalıdır.


4.2 Kamusal Alanların Tasarımında Afet Odaklı Yaklaşımlar

Deprem sonrası toplanma alanları, geçici barınma alanları, açık alanlara yönelim gibi konular da artık mimari planlamanın bir parçası hâline gelmiştir. Parklar, okul bahçeleri, meydanlar yalnızca estetik değil, afet sonrası hayatta kalma mekânları olarak da tasarlanmalıdır.


Türkiye gibi yüksek sismik risk taşıyan bir ülkede mimarlık, yalnızca yaratıcı bir meslek değil, aynı zamanda hayat kurtarıcı bir sorumluluk alanıdır. Güncel yönetmeliklere uygun, performans odaklı, sürdürülebilir ve yenilikçi yaklaşımlar; sadece güvenli binalar değil, dirençli kentler ve toplumlar inşa etmenin yolunu açmaktadır. Bu bağlamda mimarlar, bilimsel bilgi, etik sorumluluk ve toplumsal duyarlılığı bir araya getirerek, Türkiye'nin depreme karşı daha dayanıklı bir geleceğe ulaşmasında öncü rol üstlenmelidir.

Comments


Contact

Call

553-225-78-15

Email

Address

Cumhuriyet, Hazar Office, Fatih Ahmet Baba Blv. Altı, 23270 Elazığ Merkez/Elazığ

Social

© 2025 by BERKER TUNÇ Architetcs. Powered and secured 

Go up

bottom of page